31 Aralık 2016 Cumartesi

La la land


Lalalalalalala
Müzikal sevenler, caz sevenler, Whiplash sevenler toplansın size laflar hazırladım.
Uzun zamandır gelmesini beklediğim Lalaland'ı izledim bu gece. Sinemadan döneli birkaç saat oldu henüz ama hemen hakkında bir şeyler karalamam gerektiğini hissettim, çünkü zihnimden çıkaramıyorum. Sanırım filmden çıktıktan sonra söylediğim tüm o olumsuz şeyden biraz da olsa pişmanlık duyuyorum. İzlediğim filmleri sevip sevmediğime anında karar verme ve sonra pişman olma gibi bir huyum var. Bunu törpülemenin vakti geldi zira her seferinde izleyip okuyup bir köşeye attığımı sandığım her filmde, her kitapta zihnimi aşırı derecede kurcalayan bir şeylere rastlıyorum ve bir bakmışım günler haftalar geçmesine rağmen aklımdan çıkaramamışım. Sevdiğimi de geç fark ediyorum tabi. Lalaland'ı sevdiğimi ise ders çalışmaya çalışırken "city of staaars" diye içimden mırıldandığımda fark ettim. Sonraki hamlem de tıpış tıpış battaniyemin altına girip bilgisayarı açmak oldu tabi.
Lalaland bizim Whiplash'in yönetmeni Damien Chazelle'in yeni filmi. Whiplash'i çok çok sevmiş miydiniz bilmiyorum ama ben beğenmediğimi söyleyemeyecek olsam da sanırım fazla beklentiyle izlediğim için birazcık uzağım. Lalaland'de de yine aynısı oldu. Devlet tiyatrolarında izlediğim Erkek Arkadaş'tan sonra müzikal izlememiştim, hatta sanırım lise zamanlarımdan beri müzikal film görmemiştim. Kadrosundan kaynaklı bir beklentiyle gittiğim için izlediğimde pek tatmin olmadım açıkçası. Yine de değinmek istediğim birkaç şey var. İlk olarak; müzikleri gerçekten başarılı, çıktıktan sonra kendinizi mırıldanırken bulabilirsiniz. Caz müzikleri, filmin başından sonuna dek çalan piyano melodisi (Justin Hurwitz-Sanırım Whiplash'in müziklerinin de yaratıcısı) İkinci olarak oyunculukların hepsi harikaydı. Bir de film boyunca sağda solda Casablanca'yı anımsatan şeyler  (Mia'nın odasının duvarında, sokaklarda) görmek çok güzeldi. Ama senaryoda beni rahatsız eden birkaç şey var. İlki, bazı kısımlar o kadar hızlı ilerledi ki, sanki daha uzun bir versiyonu çekilmiş de seyirci sıkılmasın diye sağdan soldan kırpılmış gibiydi. İki, müzikler ve danslar biraz alakasız yerleştirilmişti sanki. Ne kadar doğru bilmiyorum ama müzikal izliyor bile olsam filmlerde biraz da olsa gerçek hayattan kesitler arıyorum. Son olarak ben mi izlerken çok hassas davrandım, bu yorumu bir başkası da yapacak mı bilmiyorum ama Cafe Society'ye aşırı benzettim. Dönem filmi izliyormuşum hissine kapıldım. Los Angeles, eski bir araba, danslar, kostümler, caz, karakterlerin hedefleri, yollarının ayrılması. Trajik son.
Filmde beni tatmin eden tek şey sonundaki Flashback sahneler oldu, finaliyle gönlümü çalmış film diyebilirim bunun için. Çünkü sonlara doğru Ryan Gosling'in çaldığı piyano ve dönüp bakışmaları için (evet o üç beş saniye için) bile izlemeye değer. Ekşide bir yorum gördüm, "şiir gibi tablo gibi" demiş. Güzel demiş. Çünkü gerçek olamayacak kadar güzel(-di).
Bunu da buraya bırakıyorum, çünkü en güzel sahnelerden birisiydi.