17 Şubat 2017 Cuma

!F Film Festivali - Die Geträumten

Dün İstanbul Bağımsız Filmler Festivalinde Türkçe'ye "Kalp Zamanı" olarak çevrilmiş, aynı zamanda Berlin, Toronto ve Londra film festivallerinde de gösterilmiş. "Die  Geträumten" filmini izledim. Die  Geträumten aslında "düşlenen, hayal edilen" anlamına geliyor.
Paul Celan, bir şair. 2. Dünya Savaşı sırasında toplama kampından sağ çıkabilmiş ve kısa süre sonra yazar olan Ingebor ile tanışmış ve ikili, Celan'ın intiharına dek mektuplaşmışlar.
Filmi seyretmek istememin başlıca nedeni gerçek bir hikayeye dayalı olması. Film, Paul Celan ve Ingebor Bachmann'ın yıllarca süren aşk hikayesini bambaşka bir açıdan ele almış. Yaklaşık 20 yıl boyunca mektuplaşan iki aşığın gelgitlerle dolu, inişli çıkışlı, her şeye rağmen tutku dolu ve romantik ruh hallerini, mektupları günümüzde seslendiren ve kayıt altına alan Plaschg ve Rupp aracılığı ile görüyoruz, daha doğrusu dinliyoruz. Sıradan gibi gözüken mektuplaşmalara, o yılların esas konusu olan tarihi bazı gerçekliklerin eşlik etmesi mektupları daha somut kılıyor sanki.
Biz de mektupları kayıt altına alan ikili arasındaki garip etkileşime, mola verdikleri sıradaki basit sohbetlerine sanki gizlice dinliyormuş gibi tanık oluyoruz. Filme dair en sevdiğim nokta, Plaschg ve Rupp'un
mektupları okurken Ingebor ve Paul ile fazla özdeşleşmeleri, mutlu yerleri gözlerinin içi gülerek okurken, trajik kısımları gözleri dolu ve yutkunarak okuyacak denli kendilerini mektuplara sahip hissetmeleriydi. Bileti almadan evvel, filmin kısa açıklamasını okuduğumda, filmin neredeyse tamamen mektupların okunması ile geçip gideceğini tahmin etmemiştim. Buna rağmen yazılanlar öyle açık bir şekilde gözlerimizin önünde canlanıyordu ki, bir buçuk saatin nasıl geçtiğini pek anlayamadık. Tüm bunlara rağmen eksik gördüğüm birkaç şey de var. Mükemmel bir film değildi ancak kesinlikle izlemeye değer. Sürekli mektupların okunmasının yanı sıra filmi biraz daha uzatarak ikilinin arasındaki diyaloglar kuvvetlendirilebilirdi. Tek bir günde geçmesi yerine bir süreye yayılabilirdi, böylece karakterlerin okudukları mektuplardan etkilenmeleri de bir sürece bağlanmış ve sağlamlaşmış olurdu. biz de film sonrası, "e, mektupları kendimiz de okuyabilirdik yani" hissine kapılmamış olurduk.
"Artık çiçek açma zamanıdır taşın,
Yüreğinse tedirginlik zamanı,
zamanıdır zamanı, gelmenin,
artık zamanıdır."