Bildiğimiz üzere Prens Adaları hafta sonlarını değerlendirmek için İstanbulluların kaçamak noktalarından birisi. Adalar deyince insanın aklına hangi simgeler geliyorsa, faytonundan dingin hayatına, bisikletinden sahil balıkçılarına, hepsi gerçekten adalarda mevcut. Henüz Prens Adalarından yalnızca ikisini gezebildim, bunlardan birisi de yalnızca bir kez gittiğim ve yeniden gidebilmek için havaların güzelleşmesini, finallerin bitmesini dört gözle beklediğim Burgazada, Yunanca adıyla Antigoni. Burgazada’ya ulaşım aslında epey kolay. Gündelik hayata kıyasla biraz uzun bir vapur yolculuğu ancak, Kabataş, Kadıköy gibi merkez noktalardan kalkan Adalar vapurları sırası ile sizi prens adalarına götürüyor. Vapur yolculuğunu mutlaka dışarıda yapmanızı öneririm, içeride oturanlara kıyasla mükemmel havanın, güneşin tadını çıkararak, martılara simit atarak, denizi olan bir yerde yaşadığınız için kendinizi şanslı hissederek 1 saatlik yolculuğunuzun su gibi akıp gitmesini sağlayabilirsiniz.
Adalardan birini seçtiyseniz ve gecenizi orada geçirmeden dönecekseniz kesinlikle çok erken bir saatte yola koyulmanızı öneririm. Kahvaltınızı bile yapmadan sırt çantanızı, vapurdaki serinliği düşünerek bir adet hırkanızı yanınıza alıp spor ayakkabılarınızı da ayağınıza geçirdiyseniz hazırsınız demektir. Erken kalkmaktan haz etmeyen biri olarak çok rahat söyleyebilirim ki vapurda simitlerinizi yiyip martılara bakarken uykunuz adaya inmeden açılmış olacak. Adaya indiğinizde sizi karşılayacak ilk şey Sait Faik heykeli olacak. Neden mi? Çünkü bu ada, Sait Faik Abasıyanık’ın öykülerinde geçen meşhur ada.
Heykelin sağından devam ettiğinizde faytonları ve bisiklet kiralayacağınız yerleri görüyorsunuz.
Adalarda motorlu taşıt kullanımı yasak. Faytona binip, şu güzelim atlara eziyet etmektense bisiklete binip spor yapmanızı ve fayton uygulamasına bir şekilde tepkinizi koymanızı isterim açıkçası. Yokuş yukarı çıkarken ne kadar zorlandıklarını görseniz eminim bana hak verirsiniz.
Bisiklet kiralamak için bir dükkanın önünde durduğumda şu manzara ile karşılaştım. Çiçek dolu bir araba. Bahar aylarında görebileceğiniz en güzel manzaralardan birisi.
Ada hakkında önceden araştırma yapmadığım için nereye gideceğim konusunda tereddüt yaşadım ve ara sokaklara rastgele daldım. Zaten küçük bir ada olduğu için rastgele dolaşsanız bile bir yerin önünden 2 3 kez geçme ihtimaliniz yüksek. İlk tavsiyem Burgazada Öğretmenevi’ne uğrayıp bir çay içmeniz. Öyle şeker bir yer ki, oturduğunuz yerden denizi görebiliyor, serinlikte dinlenebiliyorsunuz. Hemen karşısında da şöyle güzel tabelalı bir Çıkmaz Sokak mevcut.
Benim en çok ilgimi çeken özelliği kapısının üzerindeki daire şeklindeki cam boyamalardı. Tepesinin de camiyi andırması ilginç. Yeşilin arasında, denize bakan sakin bir kasabada olduğu için şanslı hissediyor olmalı.
Burgazada’nın sokakları sürprizlerle dolu. O kadar çok fotoğrafa sahibim ki o güne dair (26.06.2015) buraya hangi birisini ekleyeceğimi şaşırdım. Öncelikle bir sürü yazlık ev (en azından ben öyle olduklarını düşündüm) bulundurduğunu söyleyebilirim. Bunlardan beğendiğim 2 tane var.
Bu yapılar bana nedense tatil günlerimi hatırlattı. Renkli çiçeklerle bezenmiş sokaklarda dolaşan, şortlu, parmak arası terlikli ve plaj çantalı insanlar hayal ettim bu evleri görünce.
Yazlık gibi görünen evler dışında içinde yaşandığını düşündüğüm evler de gördüm. İlki bu balkonu çiçeklerle dolu beyaz köşk.
Üzerindeki nazar boncuğu iyi ki var yoksa çook nazar değerdi bu eve şimdiye dek. Şaka bir yana bu evi görünce kendimi sıcak bir yaz günü balkonunda limonata içerken hayal ediyorum. Balkonunda çiçek yetiştiren güzel insanların yaşadığı çiçek gibi bir ev burası.
İlgimi çeken bir diğer ev de tabi ki çiçeklerle donatılmış şu ev:
En önemli konuya geçmeden önce de öğlenin sıcağında dinlenecek bir gölge bulup uyuyakalmış olan bu tatlı kedileri de Burgazada’da yakaladığımı söyleyeyim.
En önemli konu kuşkusuz bu adayı evi benimsemiş mükemmel yazar Sait Faik Abasıyanık. Hayatının bir bölümünü burada geçiren yazarın buradaki evi, ölümünden sonra annesi tarafından müze haline getirilmiş. Adım adım gezerken, yattığı yatağı, yazı yazdığı odayı, kilise manzaralı balkonu görünce insanın tüyleri ürperiyor. Kesinlikle gezilmesi gereken yaşanmışlık dolu müzelerden birisi.
Sait Faik Abasıyanık sokağında bulunan müzeye girdiğinizde sizi birkaç eski koltuktan oluşan salon ve duvarlarında ev sahibi Sait Faik’in yazıları, anıları karşılıyor. Karşıda ufak bir yemek masası ve vitrin, küçük bir dolabın üzerinde ise ‘Mahalle Kahvesi’ isimli hikaye kitabı duruyor. Üst katlara çıkınca Sait Faik’in odasını, yatağını, pijamalarını, giydiği terlikleri görüyorsunuz. Yazı yazdığı masası pencerenin önünde panjurların arasından denize bakıyor. Bazı odaların masmavi duvarları o evin bir adada olduğunu anlatıyor sanki bize. Duvarlarda Sait Faik’in hayatı, eserleri, ölümü ile ilgili anekdotlar var. Yazdığı mektupları, ona ait dosyaları da görmek mümkün. En üst katına çıktığınızda ise ziyaretçilerin Sait Faik’e not yazmaları için bırakılmış kağıtlar ve bir adet kalemi pencere önündeki masada bulmak mümkün. O gün ben de oturdum ve hiçbir zaman okuyamayacağını bildiğim bu öykü adamına kısa bir not yazdım. Tüm bunlar beni öyle duygulandırmıştı ki Masumiyet Müzesi’nin son katında yaşadığım darmaduman olma hissini burada da yaşadım. Bir insan doğuyor, büyüyor, hayatında birçok yol çıkıyor karşısına, bir şekilde yaşadığı yer değişiyor, okuyor okuyor, seyahat ediyor, yazıyor, yazıyor, hastalanıyor ve sıralı ölüm değil de anne babasından önce ölüm karşılıyor onu. Ne büyük acı. Ölümünden sonra ise hayatının bir bölümünde içinde yaşadığı, birçok hikayesine konu olan bu adadaki bu ev, bu sokak yaşatıyor adını. Müzeden bedenen çıkmıştım belki ama etkisinden çıkmam zaman aldı. Bir süre boş boş dolaştık sokaklarda ve daha evvel önünden geçtiğimiz yerleri tekrar gördük.
Semaver kitabındaki ‘Meserret Oteli’ öyküsü benim en sevdiğim öykülerden birisidir. Bu yazıyı bitirince bulabilirseniz açıp internetten okumanızı öneririm. Muhtemelen yazımı bitirdiğimde ben de kitabı açıp biraz okurum. Belki de müzeyi ziyaret ettikten sonra okumak daha farklı hissettirir.
Bütün gün adada gezdik, yorulduk, acıktık derseniz sahildeki balık restoranları iyi bir tercih olacaktır. İskelenin hemen yanında deniz kenarında ufak balıkçılarda çipura ve yanına kocaman rokalı bir salata bütün günün yorgunluğunu alan enfes bir seçim olacaktır. Son olarak Burgazada’nın meşhur dondurmacısı Sinem dondurmanın mutlaka tadına bakın.