25 Mayıs 2016 Çarşamba

Sırça Fanus-Slyvia Plath


Okurken bana rahatsızlık veren ve bitirdikten sonra haftalarca düşünmek zorunda kaldığım kitapları seviyorum. Uzun zamandır okumak istediğim ama ancak bu yaşımda fırsat bulduğum Sırça Fanus’u birkaç ay evvel bir solukta okudum. Herkesin içinden geçmeyen konuları anlattığı için herkes tarafından sevilmeyen ama popüler kültürün esiri olmuş bir kitap. Yıllardır çok satanlarda, kitapçıların vitrinlerinde gördük onu.  Yaşamını intihar ederek sonlandırmış yazarlara karşı ilgi duyduğumdan ve kitabın konusunu önceden bildiğimden okumaya can atıyordum. Tezer Özlü gibi karanlık, hayatta pasif kalma olgusunun izini sürebileceğim, yaralar ile dolu bir kitap beklerken beni gerçekten farklı bir şeyin içine aldı Slyvia Plath. Sırça bir fanusun içinde olduğumu kitabı okurken de kitabı bitirdikten sonraki birkaç hafta da hissetmeye devam ettim.
Üniversiteli genç bir kadının kurgusal hayatından bir kesiti anlatıyor gibi gözükse de kitap oldukça otobiyografik. Kitabı bitirdikten sonra Plath’in hayatı hakkında epey bilgi edindim ve benzerlik beni dehşete düşürdü.
Kitabın konusundan kısaca bahsedeceğim yalnızca. Genç bir kadın olan Esther Greenwood’un yaşadığı dönemsel çalkantılar, depresif kaygılar, psikolojik bunalımlar ve intihar girişimleri kendi ağzından anlatılıyor.  Yaşadığı çöküş öyle kademeli gidiyor ki, farkında bile olmadan okurken işlerin nasıl buralara geldiğine şaşırırken buluyorsunuz kendinizi.
“Tıpkı bir kasırganın merkezindeki sakin bölge gibi durgun ve bomboştum,çevremdeki karmaşanın içinde yuvarlanıp gidiyordum.
Kitabı okurken çok fazla gerildim. İntihar etme fikrini aklından bile geçirebilen insanları yaftalamayı çok seven bireyler olduğumuz için intihar fikri hep ilgimi çekmiştir. Bir insanın kendi yaşamına kendi elleri ile son vermesi, verebilmesi, bunu yapmayı düşünecek ve icraata geçirebilecek kadar hayattan bağlantısını kesmek istemesi fikri hem ürpertici hem de insanın kaderinin insanın ellerinde olduğunu destekler nitelikte. Kitaptaki bölümleri okudukça ve Esther çevresinde olup bitenleri benim gözümle görüyormuşçasına anlattıkça çok gerildim. Belki birçok kişi bu kitabı okuyup bir kenara attı ama ben bunu yapamıyorum. Kitabı okurken öfkelendim.  Nasıl aklımdan geçenler bir kağıt parçasının üzerinde, süslü kapağı ile elimde duruyor olabilir dedim.
Esther kendi hayatından bir şeyler aktardıkça zerre kadar kendi hayatımla ilgisi olmayan bir hayattan kendimi görüyordum. İncir ağacından bahsediyordu Esther ve tıpkı benim gibi karar veremeden ayaklarımın dibine düşüyordu seçenekleri. Beni ürperten hem intihar girişimlerinin apaçıklığı hem de bu denli yansıma görmekti belki de.
Kitapta birçok feminist çıkarma da görebiliyoruz ve bu Esther’in fikirlerini tek bir çizgi üzerinde değil de yelpazelenmiş şekilde hayatın her alanındaki rahatsızlıklarını gözlemleme şansını veriyor bize.  “Bir kadının bir tek temiz yaşantısı olması gerektiği oysa bir erkeğin biri temiz, öteki kirli iki yaşantısı olabileceği düşüncesi beni çileden çıkarıyordu.
"Bir erkeğin evlenmeden önce bir kadına verdiği tüm güllere, öpücüklere ve akşam yemeklerine karşın, gizliden gizliye istediği tek şey, evlilik işlemleri biter bitmez kadının mutfak paspası gibi ayaklarının altına serilmesiydi. ''
Sonuç hep aynı. Kitabı okurken de okuduktan sonra da zaten hep var olan Sırça Fanus’umun üzerime baskı yaptığını daha fazla hissettim. “Sırça Fanusun içinde ölü bir bebek gibi tıkanıp kalmış biri için dünyanın kendisi kötü bir düştür


Not: Kitabın Kırmızı Kedi baskısının kapağını zerre kadar beğenmedim. Sanki kitabı okumamış birisine kitabın New York'ta moda ile ilgilenen bir kız hakkında olduğunu söylemişler ve ona göre bir şey çizivermiş gibi.

Buraya da Slyvia Plath hayatı ile ilgili kısa bir bilgiye ulaşabileceğiniz link bırakıyorum:






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder