1.Danish Girl: İzlediğim zaman hemen bir şeyler karalamak istedim bu film hakkında ama olmadı, aradan biraz zaman geçmesini bekledim. Bir yerlerde benim hissettiklerimi hisseden birileri var mı diye sağdan soldan yazılar okudum ve Einar'ın hayatı ile ilgili birkaç şey araştırdım. O kadar tuhaf, o kadar hisli, bambaşka ve gerçek bir hikayeydi ki Lili ve Gerda'nın hikayesi bir süre etkisinden kurtulamadım. Einar, yani Lili, tarihin ilk transeksüel insanı. Bu konuda düşünmeye ve araştırmaya sevk eden bi film olmasının yanında beni Gerda'nın koşulsuz aşkı ve desteği etkiledi. Eddie Redmayne'ın oyunculuğuna diyecek söz bulamıyorum fakat Alicia Vikender'in de ondan aşağı kaldığını düşünmüyorum. Her filmde göremediğimiz 20'li yılların Kopenhag'ı eşliğinde her şey mükemmeldi bence. Ama eleştirmenler tarafından sözde biyografik olarak değerlendiriliyor Danish Girl, nedenini bilemiyorum. Danimarkalı Kız için seçtiğim kelime "sarsıcı". Puanım 8.
2. Closer: Closer için seçeceğim kelimeyi bulmakta epey zorlansam da "sıkışık" olduğunu söyleyebilirim. İnsan ilişkilerini karmaşıklaştırıp sevgi ve sadakat üzerine düşünmeye sevk eden bu başarısız filme ancak 5 puan verebilirim, çünkü güzel olan tek şey Natalie Portman'dı. (-tamam belki biraz Jude Law ve harika aksanı) İlişkiler ve insan psikolojisi adına birçok çıkarımda bulunulabilir ama hayatlar o kadar üst üste binmiş ve sıkışmış ki anlatılmak istenen her ne ise (hatta böyle bi gayesi olduğunu dahi sanmıyorum ama) aktarmakta başarısız oldu. Bir süre sonra akıştan ziyade konuşmalara odaklanıyorsunuz ve bu kadar aptalca olamaz diye düşünürken belki mantıklı ve bir yere not edilmeye değer bir cümle duyarım diye kulaklarınızı dört açıyorsunuz. İzlenmeye değer mi, belki. Imdb puanı çok şişirilmiş mi, evet (muhtemelen oyuncu kadrosundan kaynaklı). Güzel diyaloglar var mı, evet (belki de bu yüzden belki de I cant take my eyes of you şarkısından) https://www.youtube.com/watch?v=nv145tAEmYg
3.Coraline: İzlediğim en değişik animasyonlardan olan Coraline "be careful what you wish for" sloganıyla ihmalkar bi ailenin kızı Coraline'in evlerinde gizli bi geçit keşfedip diğer ailesine ulaşmasını konu alıyor. Kesinlikle bir çocuk filmi değil ki Coraline için seçtiğim kelime "ürpertici" oldu. Veee 7 puan veriyorum. İzlerken birçok yerinde eğlensem ve ürpersem de bazı kısımlarında da sıkıldığımı itiraf etmeliyim. Sıradışı animasyon izlemek isteyenler için hem kısa hem de etkileyici bi seçenek olacaktır.
4.Blue Valentine: Bu şekilde bir başlangıç yapmak istemezdim ama Ryan Gosling ve Michelle Williams'ın başrolünde olduğu bağımsız dram filmi olan Blue Valentine izlediğim en en kötü filmlerden birisiydi. (İzlediğim en kötü film için bkz: Submarine)
Evli bir çift olan Derek ve Cindy'nin ilişkileri temelden yani kuruluşundan itibaren sorunlu ama yıllar geçtikçe içinden çıkılmaz ve çekilmez bir hal alıyor. Geçmişle bugün arasında gidip gelerek bize bu sıkıntılı dönemi ve iki insanın birbirinden uzaklaşma raddesine gelişini anlatıyor. Filmdeki tek güzel sahne Derek'in ukulele çaldığı ve Cindy'nin sokakta dans ettiği sahnesiydi sanırım. (tamam belki Derek'in Cindy için seçtiği şarkıyı dinlettiği sahneden ve şarkıdan da etkilenmiş olabilirim. bkz: https://www.youtube.com/watch?v=H8rumyup0Os ) Puanım 4. Kelimem "çekilmez."
Not: Neden bilmiyorum ama My blueberry nights'a benzettim.
5.Sideways: Bitirdiğimde sevip sevmediğime pek emin olamamakla beraber üzerinde biraz düşününce birkaç sahnesinden dolayı sevdiğime karar verdiğim 5 dalda Oscar adaylığı ve Altın Küre ödülü olan Sideways için seçtiğim kelime "mütevazi". Kendi hallerinde ve şarap seven birkaç kişinin bir araya gelmesi ile ortaya hem samimi hem de anlatılacak bir hikaye çıkmış. Miles ve Jack bir haftalık bir yolculuğa çıkarlar, Miles'ın amacı Jack'in bekarlığa vedası adı altında gezmek ve güzel şaraplar tatmaktır ama Jack'in bu yolculuktan beklediği şey çok farklıdır. İki arkadaş bu yolculuk sırasında hayatlarına ve beklentilerine dair düşünme fırsatı bulacaklardır. En çok etkilendiğim ve "sevdim" dememe neden olan sahne Maya'nın şarap konuşmasıydı. "Şarabın yaşamını düşünmeyi severim. Evet. nasıl yaşam dolu olduğunu, üzümlerin yetiştiği sene neler olup bittiğini, güneşin nasıl parladığını, yağmuru düşünmeyi severim. Vesile olanları, onu toplayanları ve şarap eskiyse eğer -onlardan şu ana kadar kaçının ölmüş olabileceğini düşünürüm. Şarabın evrimine nasıl devam ettiği hoşuma gider. Yani, bugün bir şişe şarap açarsam tadı, aynı şarabı bir başka zamanda açmamda başka olacaktır. Çünkü bir şişe şarap aslında yaşamaktadır, devamlı evrim geçirir ve güç kazanır. Bu da senin 61'in gibi zirveye ulaşana kadardır ve daha sonra şaşmaz ve kaçınılmaz çöküşü başlar."
Puanım 6.5.
6. Blue Jasmine: Sadece son sahnesi ve müzikleri için bile izlemeye değer (-tabi bir de Cate Blanchet var) bir Woody Allen filmi. Jasmine kocasının sağladığı sükseli hayattan çıkıp bir anda kendisini San Francisco'da kız kardeşinin yanında bulur. Sık sık kendi kendine konuşan ve geçmişte olan bitenlere saplantılı kalmış Jasmine kendine yeni bir hayat kurmaya çalışırken sık sık geçmişte olanları yeniden yeniden yaşıyor. Woody Allen filmlerinde konunun önemli olduğunu pek düşünmüyorum açıkçası. Hayatın içinden bi kısmı aktarıp, harika müzikler ve mekanlarla süsleyip,
mükemmel oyuncularla çalışarak bize iyi filmler sunmayı başarıyor. Bilgisini ve kültürünü de filmin içinde bir sahnede gözüküp kaybolarak ya da birkaç diyalogun arasına sıkıştırarak üzerimize gözlerini dikip"ben Woody Allen filmiyim farkındasın değil mi?" diye sorarcasına kullanıyor bence. Ama malesef her filmi iyi değil. İyi bir oyuncuyu, görsellik ve sağlam müziklerle sunmak değil film yapmak. Blue Jasmine güzeldi fakat eksikti. O yüzden puanım 7. Seçtiğim kelime de "naif."
(Blue Moon; https://www.youtube.com/watch?v=NuCZDanw3aE )
7. Irrational Man: Ben bu film için adı gibi "mantıksız" kelimesini seçeceğim zira Woody Allen sanırım felsefik bir film yapma arzusu ile hareket edip klişe şekilde felsefe hocası bir ana karakter seçerek (devirelim o gözleri lütfen) basit ve mantıksız bir film yapmış. 5 puan veriyoruuum ve iyi ki Dostoyevski okuduğum döneme denk geldi diyorum.
---
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder