23 Nisan 2016 Cumartesi

Balat'a Giriş

Bugün Haliç kıyısında uzanan, İstanbul'un türlü güzelliklerini, zıtlıklarını, yaşanmışlıklarını, hikayelerini bir arada bulunduran semtte, Balat'taydım. Balat, tıpkı Karaköy gibi ikilemlerle dolu bir yer. Bir tarafta, vintage dükkanlarda, renkli ve düşünülerek tasarlanmış cafelerde bohem takılan genç kesim var bir tarafta ise Balat'ın yerlileri. Kuzguncuk insanı kadar semtlerine düzenlenen gezilerden bıkmamışlar belli ki.
Balat İstanbul'un eski yerleşim yerlerinden biri. İspanya'dan gelen Yahudilerin yerleşmesi ile oluşmuş bir Yahudi mahallesi olması, sanırım farklı ibadet yerlerinin bu denli çok olmasını açıklıyor. Ben birçok açıdan Kuzguncuk'a benzettim Balat'ı, farklı kültürlere ev sahipliği yapmış olması da bu açılardan birisi.
Balat'ta evler hep üç dört katlı, ince uzun yapılı, cumbalı tarzda. Tek tip. Sahilde yürürken başınızı kaldırdığınızda heybetli yapısı ile Özel Fener Rum Lisesi ve Ortaokulu'nu görüp o tarafa doğru yol almanız yeterli. Ara sokaklara girdiğinizde sizi karşılayacak şey, Naftalin Eskici Dükkanı olacak. 


Dışarıdan görüntüsü çok tatlı, içerisi ise oldukça loş hatta karanlık. Bir vitrinde eski fotoğraf makineleri var. Eski bisikletler, dolaplar ve kapısının önünde dolanıp duran kedi ile eskilere ilgi duyanlar için keşfedilecek bir yer.
Devam ettiğimde hemen karşısında Naftalin Cafe'yi görüyorum. Cumartesi olduğu için tıklım tıklım insan kaynıyordu içerisi ve dışarısı. Ama yakın zamanda bu tatlı mekana içini ve yiyeceklerini fotoğraflamak ve izlenimlerimi aktarmak için uğrayacağım. Şimdilik yalnızca dışarıdan fotoğrafını aktarayım:

 Güzellikler yan yana sıralanmış adeta, biraz ileride Rag'n Roll Vintage dükkanı var. Dükkanın önünde duran beyaz bisikleti ile çekilmiş fotoğrafını mutlaka bir yerlerde görmüşsünüzdür. İkinci el eşyalar, elbiseler, çantalar var. Bunlar da iki ayrı açıdan çektiğim fotoğraflar:



Yokuş yukarı çıkmaya başladığınızda biraz sabrederseniz ve neredeyse 80 derece olan yokuşu tırmanırsanız bu güzellik ile karşılacaksınız. İhtişamı ve devasalığı beni resmen büyüledi. Her açıdan çekmeye çalıştım fakat gerçekten o kadar büyük ki, mutlaka bi kısmından fedakarlık etmem gerekiyordu. Evet, Özel Fener Rum Lisesi ve Ortaokulu'ndan bahsediyorum.


Bu lise Osmanlı döneminde en prestijli okul sayılıyormuş ve 1454 yılından beri de eğitim veriyormuş. Mimarisi özellikle ilgimi çekti ve araştırma gereği duydum. Kırmızı tuğlaları Marsilya'dan getirilmiş, Kuşbakışı görünüşü bir kartalı andıran bu okul, Kırmızı Mektep ya da Kırmızı Kale olarak da bilinmekte. Galata Kulesi'nin yerden yüksekliğinin 65 metre olduğunu belirterek, bu okulun yerden yüksekliğinin 40 metre olması da ne kadar heybetli olduğunu anlatmaya yetecektir sanıyorum. 
Okula doğru çıkan yokuşta bu eski binayı görmeniz mümkün. Bazılarının ilgisini bile çekmeden önünden  geçtikleri bu yapı kaç yıllık bilmem ama dedelerimizden çok şey gördüğü kesin.

Balat aynı zamanda renkli bir tarafı içinde barındırıyor.  Okulun heybetinden etkilenmiş bir halde sokaklarında yürürken pek bir şey çarpmayabilir gözünüze ama bazı detayları gerçekten güzel. Rengarenk boyanmış kapıların duvarına asıldığı sokak da bunlar arasında:


Bugün Balat'a kısıtlı bir süre ayırdığım için birçok kısmını gezemedim, bir kahvesini de içemedim. En kısa zamanda daha iç kısımlarını keşfetmek için yeniden uğrayacağımı ve ikinci bir yazı ekleyecek kadar malzeme toplayacağımı umuyorum. Şimdilik bu Balat'a giriş yazısı olsun. Siz de bu zıt kültürlerle, küçük eskici dükkanlarıyla ve güzel cafelerle dolu bu semti bir görün. 
Yazının şarkısı da bu olsun:
https://www.youtube.com/watch?v=COOwSt3XiOk

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder