11 Nisan 2016 Pazartesi

Emirgan Korusu ve Lale Festivali

Ünlü birkaç söz ile başlamak istiyorum yazıma.
Fransız ressam Claude Monet 'Sanırım çiçeklere karşı ressam olmak gibi bir borcum var.'demiş.
Alman sanatçı Goethe ise 'Doğa en küçük bir çaba harcamadan ve mükemmel bir kusursuzlukla en basit maddeden son derece farklı şeyler yaratıyor. Hepsinin üzerine de ince bir tül örtüyor. Yarattığı her bir parçanın kendine has özellikleri, her bir durumun ayrı açıklaması var ama sonuçta hepsi birlikte bir bütünü oluşturuyorlar.' demiş. Bir Çin atasözü ise 'Elinizde 2 kuruşunuz kaldıysa biriyle somun ekmek, diğer ile bir çiçek alın.' der.
Bugün konumuz çiçekler. Güzelliğin, yaşamın, ölümlülüğün, umudun ve kendini affettirme arzusunun göstergesi çiçekler.
Lale.
İstanbul'un simgesi, birçok edebi eserin konusu, kapalı hallerinin asilliği ile topraktan başlarını uzattıklarında baharın habercisi olan, bahar aylarında her köşede mesken tutan, yol kenarlarını, parkları, bahçeleri renklendiren lale.

İstanbulda bu sene on birincisi düzenlenen Lale Festivali'nin en görülesi ayağını gezdim birkaç gün evvel. Birçoğumuzun bildiği üzere devasa boyutlarda olan Emirgan Korusu, İstanbul'un boğaz kıyısında İstinye ve Emirgan arasında bulunuyor. Beşiktaş'tan dolmuş veya otobüs kullanarak , biraz da dişinizi sıkarak ulaşabilirsiniz. Koruya girerken bir tarafınızda deniz bir tarafınızda yeşillik kendinizi kaybedebilirsiniz. Koruya adımımı atınca beni karşılayan yemyeşil bir halının üzerine işlenmiş rengarenk lale motifleri. Hayır, hayır. Ne o yeşillik bir halı, ne de renkli laleler birer işleme. Bunlar bildiğin çimenlerin üzerinde duran, baharın rengi laleler. 





Korunun girişinde bir tabela var,  köşklere (Sarı Köşk, Pembe Köşk ve Beyaz Köşk), Lale Müzesine ve Gölet'e nerelerden gidebileceğinizi görebilirsiniz. Ben tercihimi Lale Müzesi'nden yana kullandım ve o tarafa yürümeye başladım ama rengarenk laleleri gördükçe koruyu epey bir dolaşmış, yolumu şaşırmış ve amacımdan sapmışım. 




Koruyu turladıkça laleleri her açıdan çekmeye çalıştım ama malesef tam tepeden, oluşturukları deseni gösterebilecek şekilde çekmeyi başaramadım. Yine de bir tarafta korunun yeşillliği ve lalelerin renkleri bir tarafta denizin maviliği varken bunu gösterecek bir fotoğraf çekmesem olmazdı. Yukarı doğru çıkınca içinde kuğuların yüzdüğü ve tepesinden şelale gibi suların aktığı Gölet'i görüyorsunuz. Gölet'in hemen çaprazında Sarı Köşk var. Köşkü ben pek ihtişamlı bulmadım açıkçası. Bahçesinde masa sandalyeler var. Dilerseniz burada soluklanıp, bir şeyler atıştırabilirsiniz. 




Koruyu turladıkça, yürüyüş yapanları, koşanları gördüm. Hayatım boyunca doğru düzgün spor yapmamış birisiyim ama sahilde bisiklet sürenleri, sabah koşusu yapanları, koruda yürüyüşe çıkanları görmek içimde spor yapma arzusu uyandırdı. (Tabi bu arzum hemen geçti.)





Sizi lale fotoğrafları ile çok sıkmak ve gidip görme şevkinizi kırmak istemiyorum. O yüzden çektiğim yüzlerce fotoğraftan yalnızca birkaçını ekliyorum buraya. 

Koruda sevmediğim tek şey korunun araç trafiğine açık olmasıydı. İnsanlar lale bahçelerinin arasında dolaşıp, fotoğraf çekerken, doğa ile iç içe, sevgilisi ile el ele dolaşırken, ailesi ile sohbet ederken araba geliyor diye kenara çekilmek durumunda kalıyor sık sık. Keşke adalarda olduğu gibi motorlu taşıta kapatılsa koru. Konudan konuya atladım sanırım ama son olarak kendimi fotoğraf çekmeye kaptırdığım için Lale Müzesi'nin giriş saatini kaçırdığımı söylemek istiyorum. Girişine giderken gördüğüm ufak bi lale bahçesini paylaşayım:


  
Lale Müzesi'nin girişinde ilgi çekici birkaç şey var:

Lale Festivali Nisan ayı boyunca devam ediyor. En kısa zamanda Emirgan dışında Gülhane Parkı, Yıldız Parkı, Beykoz Korusu,  Fethi Paşa Korusu, Büyük ve Küçük Çamlıca Koruları gibi yerleri de ziyaret ederek göz ziyafeti yaşayabilirsiniz. 














Hiç yorum yok:

Yorum Gönder