2 Nisan 2017 Pazar

Michaelangelo'nun Şehri Floransa

Duomo
İtalya'da trenle şehirlerarası geçiş dünyanın en kolay seyahati sanırım. İki firma şansınız var; birisi Italo, bir diğeri de bizim TCDD görevi gören Trenitalia. Biz ilk seyahatimizde Italo'yu tercih ettik ki zaten her yere giden bir firma değil. Bileti önceden internet üzerinden aldığımız için yalnızca Italo bilet makinelerinden çıktı almak yetiyor. (hatta ona bile gerek yok.)
Kısa bir tren yolculuğundan sonra, sanatla dolu yüze yakın müze ve sanat galerisine ev sahipliği yapan, birçok sanatçının şehri olan Floransa'ya ulaştık.
Santa Maria Novella istasyonuna inince şehrin ne kadar küçük olduğunu hemen anlıyorsunuz. Kaldığım otel Duomo'ya yürüyerek beş saniye falan olduğu için hemen yola koyuldum. Çok büyük bir beklenti içerisinde olmama rağmen Duomo'yu görünce kitlenip kaldım. Renkli mermerlerden yapılmış Floransa'nın en yüksek bir yapısı gotik mimarinin bir örneği. 107 metre uzunluğunda ve renkli bir dış cepheye sahip. Renkleri, kubbesi, büyüklüğü ile beni büyüledi. Floransa'da iki günümüz olduğu için rastgele ara sokaklara daldık. Başlangıçta gözüme Roma'ya kıyasla daha cansız gibi göründü ama sokaklara girip çıktıkça fikrim değişti. Her sokak, her köşe çok güzel ama trafik problemi var sanırım. Bir de birkaç yerde yol çalışması ve restorasyona (Hem de Duomo'nun bir kısmının restorasyonda olması!) rastlayınca epey şaşırdık çünkü Roma'da böyle bir şeyle karşılaşmamıştık.
Ponte Vecchio
Panjurlu evlerle dolu dar sokaklarda ilerledik ve sonraki günlerde bulmak için epey çaba sarf edip müptelası olduğumuz harika bir pizzacı bulduk. Ardından Galileo Müzesi ve Uffizi'nin önüne doğru çıktık ve Ponte Vecchio'ya yürüdük. İlk gün bizim için biraz hızlı bir şehir turu oldu. Arno Nehri'nin iki yakasını birleştiren köprü çok tatlı ve renkli, üzerinde ise sıra sıra bir sürü kuyumcu bulunuyor. İkinci Dünya Savaşı'nda Floransa'nın tüm köprülerinin bombalanarak yıkılmasına rağmen Vecchio Köprüsü bombalanmamış. Akşamları kuyumcuların kapanmasıyla beraber şaraplarını, pizzalarını alan bu köprüye gelip Floransa'nın müzisyeni Claudio Spadi'nin canlı müziğinin tadını çıkarıyor ve köprü daha da canlanıyor. 
Palazzo Pitti
Nehrin diğer yakası daha dingin ve düzenliydi sanki. Tam bir bahar havası vardı ve Palazzo Pitti'nin önünde güneş alan bir yere oturduk. İtalya gezim boyunca aylak aylak oturmaktan en çok keyif aldığım noktalardan birisi oldu Pitti Sarayı'nın önü. Zira Floransa çok küçük ve bu şehirde acele etmeye hiç gerek yok. Yalnız da değildik üstelik. Güneşin tadını çıkarmak isteyenlerin uğrak noktası burasıymış meğer. Bu yakada mutlaka görülmesi gereken pek bir yer yok aslında. O yüzden vakit kaybetmeden nehrin diğer yakasına döndük ve kartpostallar aldık. 
Postcards from Firenze

Floransa'nın akşamını görmek için bir de akşam keşfine çıktık. İkinci gün planımızın parçası olan yerlerden Palazzo Vecchio'yu, önündeki Davut heykelinin bronz bir kopyasını, köprüyü akşam gözüyle gördük ve Duomo'nun içerisine girdik. Tam da rehberde yazdığı üzere o ihtişamlı yapısı ve renklerine karşın çok daha sade bir şey bekliyordu bizi içeride. 
Floransa sanki tüm tarihi yapıların bir araya toplandığı ufak bir kasaba. (Aslında şehir olarak çok büyük fakat gezmek için tarihi merkez ve çevresinden başka bir yer yok.) Görmeniz gereken her yeri yürüyerek bir gün içinde görebiliyorsunuz. Bu yüzden insanlar genellikle İtalya gezilerinde Floransa'ya çok kısa bir zaman dilimi ayırıyorlar. Ancak ben buraya iki gün ayırdığım için mutluydum. O iki gün dolduğunda da gitmeye hiç niyetim yoktu doğrusu. 

Floransa akşamını Duomo'nun önündeki bir pizzacıda (kötü bir tecrübeyle domuz etinden dolayı sürekli vejetaryen pizza kovalamayı öğrenerek) sonlandırdık. Yine de Duomo'yu izleyerek yemek yemek çok zevkli. 
İkinci gün kendimizi yine köprüde bulduk. İtalya'daki ikinci dondurmalarımızı köprü üzerindeki renki evleri izleyerek yedik ama bu da dahil hiçbirisi Roma'nın yerini tutmadı. 

Uffizi Gallery
Santa Croce'yi görüp Dante heykeline bir bakın derim. 
 Ardından Palazzo Vecchio ve dünyanın en eski sanat galerisi olan Uffizi'ye yürüdük. Uffizi'nin içine girmedik fakat avlusundaki heykeller bile bizi bu denli hayrete düşürürken içeriyi dolaşmak nasıl olurdu diye düşünmeden edemedik. Leonardo Davinci, Donatello, Macchiavelli, Galileo, Vespucci gibi birçok kişinin heykelini görmek mümkün. Palazzo Vechhio'nun önünde Michaelangelo'nun Davut heykellinin bir kopyasını görebilirsiniz. 


Vecchio Sarayı ve Davut

Heykelin aslı, Akademi Galerisi'nde sergileniyor ve şehirde 2 adet de kopyası mevcut. Birisi sarayın önündeki bronz kopya iken, diğeri ise Floransa'nın eşsiz manzarasını seyretmek için çıkabileceğiniz ve diğer heykellerini de görebileceğiniz Michaelangelo Tepesi'ndeki mermer kopya. Mutlaka o tepeye çıkın, Floransa manzarasını fotoğraflayın ve çıkmışken şehrin en yüksek noktasına kurulmuş olan kilise San Miniato Al Monte'yi görün. Bu kilisenin bahçesinde mezarlık bulunuyor ve bizim Pinokyo masalı ile bildiğimiz Carlo Collodi gibi şehrin bazı önde gelen isimlerinin mezarı bulunuyor. Burası sanırım hayatımda gördüğüm en güzel mezarlıktı. Mezarlık nasıl güzel olabilir bilmiyorum ama buraya bir fotoğraf bırakmakla yetineceğim.
Michaelangelo Tepesinden Floransa 






Rönesansın beşiği, Michaelangelo'nun Leonardo Da Vinci'nin doğduğu Floransa müzelerin, yeşil panjurların, güzel bisikletler ve köprülerin, harika müzisyenlerin şehri. Buraya veda etmek zor oldu. Floransa'ya ilk merhabamızı Ponte Vecchio ve Palazzo Pitti'de yaptığımız için vedamızı da o şekilde yaptık.












Mezarlık
Floransa Sokakları



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder